
“Devlet-İ Aliyye”nin Dönüşü ve
“Yeni Dünya Düzeni”ne Doğru!
“Milli Düşünce” gazetemiz, 4. dönemini 17 sayı ile birbirinden değerli çok önemli konuları geride bırakarak huzurlarınızdayız. Bu sayı mübarek Ramazanı şerifin rahmeti ve bereketi ile diğer sayılarımızdan farklı bir bakışla hazırlandı. Aksülamel röportajlar yerine kıymetli yazarlarımızdan bölgemiz ve dünyadaki jeopolitik gelişmeleri konu alan yazı ve yorumlarını serbestçe yazmalarını rica ettik. Faydalanacağınız inancıyla şimdiden mübarek Ramazanı şerifin, önümüzdeki Kadir gecemizin ve Ramazan Bayramımızın hayırlara vesile olmasını diler tebriklerimizi sunarız.
Bölgemiz ve dünyanın jeopolitik, teopolitik, ekopolitik ve jeostratejik durumu, insanlığın geleceği ve hayal ettiğimiz çözüm yolunun varacağı “Yeni Dünya Düzeni” hakkında sizlerle görüşlerimizi paylaşmaktan onur duymaktayız…
3.cü dünya savaşının ayak sesleri artık dünyanın dört bir yanından duyulmaya başlamıştır. Bütün dünya ve insanlık şaşkındır. Bir orman kanunu ile insanlığı yönetme iddiasıyla yarışan süper güçler, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü tanımayan bir vahşetle her türlü medeni değerleri yerle bir etmektedirler.
1.ci ve 2.ci dünya savaşlarıyla katledilen 100 milyonlarca insanın kanları içinde ve emperyalizmin tek dişi kalmış
canavarlarının kahredici pençesi altında kurulan sömürü düzenlerinin de sonu yaklaşıyor. Ancak insanlığın muhtaç olduğu Hak ve adalete dayalı huzur ve barış ikliminin doğuşu maalesef hala ufukta zor görünüyor. Hak ve batılın savaşında Haktan yana batıla karşı savaşarak adaleti ve huzuru sağlayacak iman, irade ve güç birliği maalesef henüz yeterli güce ulaşamamıştır. Yüz yıllardır süre gelen Hak’kın yanındaki Hilal ile Siyonizm’in kıskacındaki Haçla mücadelesi şekil ve boyut değiştirerek devam etmektedir.
İnsanlığın perişan olduğu geçen 2 dünya savaşında Hilal’i temsil eden aziz milletimiz, 1000 yıllık uzun bir zaman diliminde Hakkın ve adaletin hâkimiyeti uğrunda Nizam-ı âlem davasının bayraktarlığını yapmıştır. Son 150 yıl boyunca içimize sızan hain Siyonist haçlı masonik odakların alçak ihanetleri sebebiyle büyük zaaflara maruz kalmış, 100 yıl önceki mücadele cephelerinde maalesef durdurularak yıkılmış, insanlığın umudu, vicdanı ve her türlü yüce değerleri büyük kayıplar vermiştir. Bu yıkılışla birlikte insanlık tarihi boyunca halen de devam eden büyük devler içerisinde üslenmiş emperyalist Yahudi sermayesi, sömürü, baskı ve zulüm düzeni azgınlaşarak doruğa ulaşmış bulunmaktadır.
Bu gidiş böyle devam edemez. Aziz milletimizin öncülüğünde yüz yıllar boyunca verilen Hak-Batıl mücadelesinde İ’lâyi Kelimetullah uğruna milyonlarca nesillerin şehit olduğu coğrafyamızda ve çevresinde meydana gelen yeni jeopolitik gelişmelerle, doruğa ulaşan zulüm ve acıların zevali görülmeye başlamıştır. Hak’kı temsil eden aziz milletimizin tekrar eskisinden daha güçlü ve diri olarak “yiğit düştüğü yerden kalkar” özdeyişimizdeki gibi yeniden ayağa kalkacağı mukadderdir. Ekonomik, sosyal, siyasi ve askeri alanlarda özellikle savunma sanayiinde dünya çapında küresel bir güç olma yolundaki Türkiye’miz, insanlığın umudu ve vicdanı olmaya aday en önemli güç olarak ortaya çıkacağı döneme doğru hızla ilerlemektedir. Milletimizin bu kendine gelme ve yeniden var olma savaşı Hak’kın batıla karşı galebe çalması ve küfrün zevale ulaşacağının müjdesini beraberinde getirecektir. Milletimizin bu yeni süreçte en önemli şanslarından birisi de büyük bir Türk Dünyası gerçeği ile yüz yüze buluşarak meydana gelen Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) vücut bulmasıdır. Güçlenen savunma sanayii ile süper güçlerin boyunduruğundan kurtulmaya başlaması, çevresinde Türk İslam coğrafyasındaki emperyalist baskı ve sömürüyü bertaraf eden hamlelere destek vererek dünyadaki en önemli enerji ve ulaşım yollarına hâkimiyet sağlanmak üzeredir…
Türkiye aslında sahip olduğu tarihi mirasın ve bulunduğu dünyanın kilit taşı mesabesindeki kıymetli coğrafyanın değerini yeniden kavramaktadır. Çevremizde Haçlı Siyonist odakların menfaatleri uğruna çıkarılan savaşlar Türkiye duvarına çarparak akamete uğramaktadır. Karabağ’ın yeniden fethi ve Orta Asya’ya açılmak üzere olan büyük koridorun yanı sıra, Suriye’deki zalim Esad rejiminin yıkılarak Türkiye ile varılan bir inanç ve dava birlikteliği ile Irak’la bütünleşen “Kalkınma Yolu” muhteşem projesinin yanında, yakın geçmişte kahraman Mehmetçiğimizin şanlı müdahalesi ile Katar’ın istikrara kavuşması ve zengin doğal gaz akışının kolayca Suriye üzerinden Akdeniz’e bizim havzamıza ulaşması, Türkmenistan doğal gazının Hazar denizi ve Azerbaycan’la “TANAP” hattına bağlanması çok büyük ve önemli hamlelerden bazılarıdır.
Bu gelişme Avrupa’nın enerji güvenliğini de garanti altına alacaktır. “Akdeniz bizim deniz olmaya çok yaraşır” isimli meşhur Türkümüz boşuna söylenmemiştir. Libya’da yıllarca süren iç savaş Türk savunma sanayiinin silah desteği ve kahraman Mehmetçiğimizin attığı adımlarla son bulmuştur. Libya ile yapılan deniz yetki anlaşması ile “mavi vatan” hamlemiz çok önemli bir boyut kazanmıştır. Doğu Akdeniz ve Kıbrıs, Tarihimiz ve coğrafyamız genetik kodlarını keşfederek “fabrika ayarlarına” dönmek üzeredir.
Bu stratejik hamleler artık bir hayal olmaktan çıkmakta ve gerçeğe doğru yol almaktadır İnşa Allah. Somali’de istikrarın sağlanması, Etyopya ile olan uzun yıllardır süren düşmanlık ve anlaşmazlıkların barışla bitirilmesi yine Türkiye’nin bir muhteşem zaferidir. Ayrıca Sudan probleminin çözümü, Afrika’daki stratejik hamlelerimiz, Balkanlar’daki barışa uzlaşmaya ve güvenliğe olan katkılarımız çok muhteşem gelişmelerdir.
Türkiye olarak diğer emperyalist ve süper diye bilinen güçlü devletlere karşı insanlığı, medeniyeti, hamiyetperverliği, hakça kazanarak bölüşmeyi ve adaleti götürmenin gayreti içindeyiz.
Son 50 yıldır başta “TİKA” Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı olmak üzere muhtelif kamu özel ve sivil toplum kuruluşları ile harıl harıl yardımlaşma ve iyilikte yarışmak üzere gelişerek büyüyen faaliyetlerimiz nerede ise dünyanın dört bir yanından ses getirmektedir. Nüfusuna ve milli bütçesine göre dünyada en fazla dış yardım faaliyetleri yapan ülke olmak kolay bir başarı değildir. Bu hamiyetperverlik duygusu, aziz milletimizin genetiğinde mündemiç yüce bir maya ve değerden başka bir şey değildir. O yüzden Türkiye dünyanın neresi olursa olsun her gittiği yerde özlemle karşılanan, saygı duyulan ve beklenen bir Ülke’dir. Bu da gösteriyor ki, dünya; yeni bir medeniyete, yeni bir güce, hakkı ve adaleti temsil edecek Hak’kın ve hakikatin yanında yeni bir otoriteye ve yeni bir düzene muhtaçtır. Bu “Yeni dünya düzeni”nin Türkiye öncülüğünde oluşması mukadder görünmektedir.
Bugün dünyada İslam İşbirliği Teşkilatına bağlı 57 ülke bulunmakta ve bunlardan 7 ülke ise Türk devletlerinden oluşmaktadır. Gözlemci bazı devletleri de ele alırsak bu oluşumun nüfus potansiyeli 1,5 milyarın üzerinde devasa büyük bir kitledir. Ancak bu ülkelerdeki sosyal ve siyasi sistemin işleyişi henüz ideal bir seviyeye ulaşabilmiş değildir.
En güçlü devlet tecrübesine sahip olan Türkiye’miz, 100 yıl öncesine kadar Dünya İslam Birliğini temsil eden ve İslam Hukukuna göre yönetilen bir devletti. 1922’ye kadar 623 yıl boyunca 3 kıta ve 7 iklimde hükmü geçen Osmanlı İmparatorluğumuz “Devlet-i Aliyye” diye isimlendirilen Yüce Devlet, Kerim Devlet, Büyük Devlet ve hatta devlet kavramının şahikası ve en büyüğü olarak kendini tanımlamıştır.
Bugün bile dünyanın pek çok bölgesinde “Devlet-i Aliyye” bıraktığı izler itibariyle hak ettiği bu isimle hala yaşamaktadır. Bu devlet adına uzak doğuda hala Halife Sultan adına izafeten hutbe okunan bir devlettir. Bu yüce devletin medeni kanunu, “Mecelle-i Ahkâm-ı Şerriye” olarak; İsrail, Lübnan, Mısır, Sudan vb. gibi ülkelerde bile kısmen de olsa uygulanmaya devam etmektedir.
Dünya, Türk ve İslam birliğinin oluşmasına şiddetle ihtiyaç duymaktadır. 500 günü aşan ABD öncülüğündeki bütün batılı güçlerin desteğini alan Katil ve Haydut İsrail, her türlü savaş suçunu işleyerek kadın, çocuk ve yaşlı demeden saldırdığı savunmasız 60 binden fazla Filistinli kardeşlerimizi şehit etmiştir. Bütün bu Haçlı Siyonist cephenin orantısız vahşi saldırılarına rağmen Gazze cephesini hala istediği gibi mağlup edememiş ve amacına ulaşamamıştır.
O cephede Osmanlı’nın son ayak izleri ve mukaddes ruhunu temsil eden kahraman Mehmetçiğimizin atası denebilecek bir El Kassam ruhu mevcuttur. İzzettin El Kassam bir Osmanlı subayıdır ve onun adıyla kurulan mukavemet teşkilatı İslâm’ın izzet, haysiyet ve onurunu koruma savaşını vermeye devam etmektedir.
Çevremizde ve dünyada olup biten her melanet ve savaşın temelinde Siyonist İsrail’in parmağı vardır. Ne acı bir hakikattir ki; bu melun devletin kuruluşu, 1917’de büyük bir ihanet projesi olarak 3. Gazze cephesinden geri çekilerek bölgeyi önce İngilizlere teslim eden ve sonradan da İsrail’in kuruluşuna zemin hazırlayan kimi komutanların eseridir. Yakın tarihimiz, bu büyük ihanet projesini gizli ve saklı tutmaya çalışsa da gerçekler artık yavaş da olsa bir bir ortaya çıkmaya başlamıştır. Çok yakın bir gelecekte aziz Kudüs-ü Şerif’in nasıl bir ihanetle teslim edildiği, Cepheyi korumakla görevli Osmanlı Ordusu komuta heyetinin büyük bir Siyonist hain plana dayalı olarak adeta cepheden kaçarcasına Anadolu’ya kadar geri çekilerek Şam, Hama, Humus, Hatay ve Musul dahil Osmanlı Türk şehirlerinin düşmana nasıl terk edildiğine dair tarihi hakikatlerin ortaya çıkacağına şahit olacağız. Çünkü tarih boyunca sahte kahramanların da yaşayabileceği ömür sınırlıdır ve hiçbir gerçek gizli kalmayacaktır.
Gazze’de ve Suriye’de verilen şanlı mücadele ve kazanılan zaferlerle birlikte 1917’nin ihanet planlarının ne kadar gecikmeli de olsa çökeceğini ve Şam-ı Şerif’in kurtuluşunu gördüğümüz gibi Kudüs-ü Şerif’in de yeniden fethine şahit olacağımızı göreceğiz İnşallah.
Değerli okurlarım!
Yazımızın başlığını teşkil eden “Devlet-i Aliyye”’nin dönüşü işte bu nedenle beklenendir, özlenendir ve kaçınılmazdır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren geçirdiği çalkantılı ve kargaşalı yıllar, bir İslam Cumhuriyeti olarak kurulan TC’nin 5 yıl sonra anayasasına tecavüz edilerek devletin dini “Dini İslam’dır” maddesinin çıkarılması ve hala ne olduğu belirsiz saçma sapan Laik bir düzenin ihdası en büyük talihsizliktir. Sonrasında 1000 yıllık kültürümüzün canına kastedilerek yapılan yazı ve alfabe değişikliğinin getirdiği yıkım ve tahribat hala devam edegelmektedir. Güzel Türkçemizin, binlerce yıllık töremiz, adet ve geleneklerimizle inançlarımızla oluşan başta medeni kanunumuzun, idare ve ceza hukukumuzun başına gelen felaketlerin izahını ve sebebini hangi vicdana, hangi akla ve mantığa sığdırabiliriz? Sıfırdan bir devlet kurduğunu iddia eden sahte kahramanlar, yoktan var ettik diye zalim fikri bir diktatörlükle tarihsiz ve köksüz olduğumuzu yeni nesillerimize inandırdıkları bir devlet mi varmış? Aziz milletimizin kültürü ile tarihi ile vicdanı ile bağdaşmayan ilkeler ve devrimlerin akıl dışı, ilim dışı ve hatta çağ dışı olduğu aşikârdır.
Devletimizin sosyal ve siyasal rejimine her 10 yılda bir yine milletin silahı ve askeri kullanılarak müdahale edilmiştir. İnancıyla, diniyle, töresiyle alay eden mutlu azınlıklarının refah ve konforunu koruyan ekonomik ve sosyal düzenin kurulması ve korunması nasıl bir başarı olabilir?
Son yapılan bir müdahale, Allah’a şükür ki 15 Temmuz 2016’da şanlı ordumuzun vefalı Mehmetçiğinin uyanışı ve aziz milletimizin kahramanca direnişi ile kursaklarında kalmıştır. Kazanılan bu yeni başarı ile daha 10 yıl bile geçmeden Türkiye, artık dünyada sözü geçen, savunmada, ekonomide, sosyal ve siyasal hamleleri ile Türk İslam dünyasında ve hatta bütün insanlığın gıpta ile baktığı “yeni bir dünya düzeni”nin öncü rolüne doğru hızlı ve emin adımlarla yürümektedir.
Sonuç olarak görülen hedef ve gelinen merhale ne olacaktır?
Doğum sancıları çekilen ve beklenen ideal devlet “Devlet-i Aliyye” olacaktır. Devlet-i Aliyye; Türkiye Cumhuriyeti dâhil 57 Türk-İslam Devletlerinin en muhteşem, kerim devlet, yüce devlet, rahmet ve merhametin en güçlü otoritesini sağlayan ve özlenen devleti olacaktır ve olması bir mecburiyettir. Bu devletin başkenti hiç şüphe yok ki İstanbul’dur. Yönetim şekli -Vatikan benzeri değil- İslami Hilafet devleti olmalıdır. Hilafetin ihdası zaten TC’nin asli bir görevidir ve hilafet TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir (saklıdır). “Devlet-i Aliyye”nin finans merkezi de İstanbul’da hazırdır. Yönetim sistemi, TC’nin uyguladığı Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi ile oluşan 57 devletin temsilcilerince halifenin seçilmesi ile mümkün olabilecektir. Ordusu da 2500 yıllık tecrübesiyle hali hazırda Dünya’nın en büyük ve en güçlü kahraman Mehmetlerinden oluşmaktadır. Diğer Türk-İslam devlerinin de katılımıyla zaten eşine rastlanamayacak kâinatın en muhteşem ordusu vücut bulacaktır. 57 devlet; bu ulvi gerçeği er ya da geç anlayacak ve bu kutsal devleti, en ulvi, en büyük, en özlenen “Yeni Dünya Düzeni”ni ve beklenen devlet olan “Devlet-i Aliyye”nin oluşmasını sağlayacaktır.
Gayret bizden Tevfik ve hidayet Allah’tandır.
Bu ulvi gayeyi anlayan ve bu yolda azimle çalışanlara selam olsun…
Mustafa Şatıroğlu
Milli Düşünce Gazetesi
Genel Yayın Yönetmeni
Yeni Suriye’nin İlk Meydan Okuması – Mehmet Rakipoğlu
Çevremizde Ve Dünyadaki Yeni Jeopolitik Gelişmelerde Türkiye’nin Konumu – Barbaros Nasün
Küresel Jeopolitik Çerçeve Türkiye’nin Dünya Sahnesine Çıkışı – Suat Gün
Avrupa’nın Hedefinde Rusya, Amerika’nın Hedefinde Çin Var… – Yaşar Gören
Türkiye’nin Yükselişi Batı’yı Şaşkına Çevirdi – Yazar: Philip Ilkington Çeviri: M. Hulusi Cengiz
Çevremizde ve Dünyadaki Yeni Jeopolitik Gelişmelerde Türkiye’nin Konumu – Dr. D. Eray Güçlüer